Fark Etmek
Ne için yaşıyoruz? Bu evren, canlılar, bu gökyüzü, bu doğa neden var? Fark ettiğimiz veya edemediğimiz bu olgular neden varlar? Tutsak hissediyorum kendimi, geri dönüşümle ancak evrimleşebilecek potansiyelde canlılarla dolu bu dünyanın içi. Oluşturduğumuz yapay yaşamın içinde kaç kişi var benim gibi tutsak hisseden? Ne için yaşar hale geldik? Para, güç, üstünlük… Dünya hegemonyasında yolunu ve potansiyelini kaybetmiş canlılarız.
Can… korumamız, büyütmemiz gereken en anlamlı şey. Ama en az ona değer veriyoruz ne pahasına hem de. Yaşadığımız yerde en üstün varlık olma çabasında savruluyoruz. Mutlu olmak, başkalarının gözünden iyi görünmek, olmayı istediğimiz biri gibi olmak, benzersiz olmayı ve kendin kalabilmenin asıl deneyimlenmesi gereken çeşitliliğe gebe olacağından bir haber yaşıyoruz işte.
İnsanın insana değer vermediği, savaş açtığı, katlettiği bir yaşamda, doğaya saygının enayilik addedildiği bir yer burası.
Sanki kendi kuyumuzu kazıyoruz gün be gün. Estetik yoksunu binalar dikiyoruz bunlara da yaşam alanı(!) diyoruz üstelik. Asıl yaşam alanımızın, varlığımızın anlam kazandığı, bedenimizin ihtiyaç duyduğu doğayla yan yana olduğumuzda var olabileceğini anlayamadan geçiyor şu kısacık ömrümüz. Doğaya bakabilmeyi ama gerçekten bakabilmeyi içindeki yaşamı keşfettiğimizde, onunla bir bütün olduğumuzda ve aslında ona her zarar verişimizde, bilinçli olarak bedenimizden bir parçayı çıkarmanın anlamsızlığı kadar bir eylem olduğunu kavrayabilmemiz, ne için yaşar hale geldiğimizin farkındalığını verecektir bizlere. Çünkü fark etmeliyiz ki kestiğimiz ağaçlarda, kıydığımız canlarda, korumasız bıraktığımız çocuklarda bitiyor insanlığımız. Ve bizim asıl yaşam amacımız olan ‘İnsan olma’ potansiyelini dolduramadan gelişigüzel ve belki de başka bir cana acı vererek yaşıyoruz.
Bizden olmayanları, kalıbın dışına çıkanları dışlıyoruz. Hatta enayi yerine koyuyoruz. Çünkü canı pahasına başka bir canı korumak ve yaşatmak olan birini enayilikle suçlamak, içimizdeki yetersizlik duygusunu bastırabilmenin en kolay yolu. Suçluyoruz düşünmeden, kaçıyoruz olduğumuz şu bedenden, korkuyoruz üstünlüğümüzü yitireceğimizden. Oysa ki üstünlüğün hiçbir anlam ifade etmediğini, birilerini ve bir şeyleri ezmeden en üste tırmanmak gerektiği inancının boşa zahmet olduğunu, hayatın yanındaysa düşüncelerimiz ve davranışlarımız işte asıl bunların dünyadaki en anlamlı şeyler olduğunu anlayabilmemiz gerekiyor.
Doğayı, hayvanları, içinde can taşıyan bütün varlıkları tüketme eğiliminden sıyrılıp, durup bir bakmayı, anlamayı ve neden bu kadar anlamsız bir dünyada kurallar koruyucu, kendinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen varlıklar haline geldiğimizi düşünmemiz gerekiyor. Neden bu kadar saptık yaradılış amacımızdan veya neden saptırıldık mı demeliyim? Önceliklerimizin içi ne kadar da boşaldı, fark etmiyor musunuz yoksa?
Fark yaratsın bizde okuduğunuz kitaplar, doğa, bilim, çevremiz…
Ve,
Her canı korumak, geliştirmek, potansiyelimizi fark etmek ve onu doldurmak olsun amacımız. Paranın, gücün, üstünlüğün, şöhretin doğamıza ne kadar aykırı olduğunu fark etmemizin zamanının geleceği günler olsun. Bu dünyada var olan her canlının ne kadar kıymetli olduğunu ve çeşitliliğin tekamülümüzü deneyimlememiz için ne çok değerli olduğu bilincini keşfedebileceğimiz yaşamlarımız olsun…
Okurken dinlemek için müzik önerisi: Antonio Vivaldi ‘Sposa son disprezzata’.